-
1 yeri gelmek
игъо къэкIон -
2 yer
yer1 → yemek2yer2 Platz m; Stelle f; Aufenthaltsort m; Erde f; Boden m; Erdboden m; Stellung f ( karşısındaki gegenüber D); Grundbesitz m; Erd- (Achse); … zu ebener Erde (z.B. Zimmer);yer açıldı die Stelle wurde frei ( oder vakant);-e yer açmak Platz machen D;yer alıştırmaları SPORT Bodenübungen f/pl;-de yer almak seinen Platz einnehmen; stattfinden; fig einen Platz einnehmen;-e yer ayırmak fig Platz einräumen D;yer belirteci GR Ortsbestimmung f;yer bulmak einen (Sitz)Platz finden; fig eine Stellung finden;yer demir gök bakır hilflos und verlassen;yer edinmek Arbeit finden; sich im Leben durchsetzen;yer etmek eine Spur hinterlassen, eine Druckstelle geben (im Teppich); sich niederlassen;yer hostesi Hostess f, Betreuerin f;yeri öpmek einen Kotau machen; scherzh hinfallen;yer tutmak Raum ( oder Platz) einnehmen; einen Platz reservieren; einen wichtigen Platz einnehmen;-e yer vermek fig jemandem (große) Bedeutung beimessen; jemandem eine wichtige Aufgabe übertragen; jemandem seinen Platz abtreten; Wörter usw aufnehmen;yer yarılıp içine girmek völlig verloren gehen; vor Scham in den Boden versinken;yer yatağı Lager n, Lagerstatt f;yer yer zeitweise; gebietsweise (z.B. Regen); stellenweise;yer yerinden oynamak v/unp großes Aufsehen erregen; einen Tumult hervorrufen;yerden bitme (oder yapma) sehr untersetzt, zwergenhaft;yerden göğe kadar voll und ganz, in jeder Hinsicht;yerden yere çalmak übel mitspielen D;yere bakan yürek yakan ein Wolf im Schafspelz;yere düşmek hinfallen;-den yere geçmek in den Boden versinken vor D;-i yere göğe koy(a)mamak sich sehr bemühen, A zu bewirten;-in yeri gelmek an die Reihe kommen;-en yeri olmak angebracht sein;yeri öpmek scherzh hinfallen;-in yeri var das hat Sinn;-in yeri yok fehl am Platz;yerin dibine geçmek (oder girmek) in der Versenkung verschwinden; vor Scham in den Boden versinken;yerin kulağı var die Wände haben Ohren;-in yerinde yeller esiyor völlig verödet; spurlos verschwunden;…yerine geçmek Ersatz sein für …, gültig sein wie …;-in yerine geçmek an die Stelle jemandes treten, ablösen A;yerine gelmek erfolgen, geschehen; erfüllt werden; wieder hergestellt werden (Gesundheit); sich wieder einstellen;-i … yerine koymak jemanden halten für; behandeln wie …;yerine oturmuş olmak fig fest im Sattel sitzen, etabliert sein;yerini ısıtmak fig Sitzfleisch haben;-in yerini tutmak ersetzen A; die Stelle (eines anderen) ausfüllen;yerlerde sürünmek in einer verzweifelten Lage sein;yerleri süpürmek auf dem Boden schleifen;bıçak yeri Schmiss m, Schramme f;çalışma yeri Arbeitsplatz m;duracak yer Stehplatz m;oturacak yer Sitzplatz m;her hangi bir yerde irgendwo;her hangi bir yere irgendwohin;her yerde überall;hiçbir yerde (yere) nirgendwo(hin) -
3 incinmek
1. تألم [تَأَلَّمَ]2. تفجع [تَفَجَّعَ]3. توجع [تَوَجَّعَ] -
4 yer
местно́сть (ж) ме́сто (с)* * *1) врз. земля́yer atmosferi — земна́я атмосфе́ра
Yerin dönmesi — астр. враще́ние Земли́
yere düşmek — упа́сть на зе́млю
Yer ekseni — астр. земна́я ось
yere oturmayınız — не сади́тесь на зе́млю
yerini sattı — он про́да́л свою́ зе́млю
yerleri silmek — мыть полы́
2) врз. ме́стоyer almak — заня́ть ме́сто в чём
yerini almak — заня́ть чьё-л. ме́сто
yerini değiştirmek — поменя́ть места́ми, переста́вить
yerinden oynatmak — сдви́нуть с ме́ста
yerinde söylemek — сказа́ть к ме́сту
o bir yerde fazla durmaz — он на одно́м ме́сте до́лго не сиди́т
arkadaşınızın yerini bilmiyorum — я не зна́ю, где [нахо́дится/живёт] ваш това́рищ
doğum yeri — ме́сто рожде́ния
kaza yeri — ме́сто ава́рии
ön tarafta bir boş yer var — впереди́ есть одно́ свобо́дное ме́сто (в кино, театре)
park yeri — стоя́нка (автомашин и т. п.)
taksi durak yeri — стоя́нка такси́
toplantı yeri ме́сто — проведе́ния собра́ния
buna yer verilemez — э́тому не должно́ быть ме́ста
yeriniz var mı? — у вас есть свобо́дный но́мер? ( в гостинице) / свобо́дное ме́сто? (в ресторане и т. п.)
3) пункт, ме́стоatanma yeri — ме́сто/пункт назначе́ния
düğüm yeri — узлово́й пункт
gözletme yeri — наблюда́тельный пункт
idare yeri — кома́ндный пункт, пункт управле́ния
konuşma yeri — перегово́рный пункт
4) в соч.bir yerden — отку́да-то
••yere bakan yürek yakan — погов.... в ти́хом о́муте че́рти во́дятся
- yerinde- yere bakmak
- yere baktırmak
- yere batasıca!
- yere batsın!
- yere batmak
- yerle bir etmek
- yerini bulmak
- yere çalmak
- yerin dibine geçmek
- yerin dibine batmak
- yerin dibine girmek
- yerini doldurmak
- yere geçmek
- yerini geçmek
- yeri gelmedi
- yeri gelmeşken... - yeri gökü birbirine katmak
- yerle gök bir olsa
- yerden göğe kadar
- yere göğe koyamamak
- yer etmek
- yerini ısıtmak
- yer kabul etmez
- yerde kalmak
- yerinde kalmak
- yer kapmak
- yerin kulağı var - böyle sözlerin yeri var mı?
- bunu yapsalar yeridir
- yerinde olmak
- keyfi yerinde olmak
- keyfi yerinde değil
- yerine oturmak
- yerinden oynamak
- yeri öpmek
- yere sağlam basmak
- yerinde saymak
- yere sermek
- yeri soğumadan
- yerinde su mu çıktı?
- yerleri süpürmek
- yerlerde sürünmek
- yerini tutmak
- yer vermek
- yere vurmak
- yer yarılıp içine girmek
- yerini yapmak
- yerinde yeller esiyor
- yerden yere vurmak
- yeri yurdu belirsiz -
5 kommen
kommen <kommt, kam, gekommen> ['kɔmən]vi sein1) (her\kommen) gelmek ( von -den); (hin\kommen) gitmek ( nach -e); (an\kommen) varmak; ( zurückkehren) dönmek ( von -den);da kommt er ja! işte geliyor!;ich komme schon şimdi geliyorum, geliyorum canım;gut, dass du kommst gelmen iyi;ein Taxi \kommen lassen bir taksi çağırtmak;er kam von einer Reise seyahatten döndü;angelaufen \kommen çıkagelmek;zu spät \kommen çok geç gelmek;du sollst zum Direktor \kommen müdüre gelmelisin;wie komme ich nach...?...e nasıl giderim?;zu der Überzeugung \kommen kanaatine varmak;wir müssen langsam zu einem Ende \kommen yavaş yavaş işimizin sonuna gelmeliyiz;nicht von der Stelle \kommen yerinde saymak;ich halte die Zeit für ge\kommen bence zamanı geldi;jetzt komme ich şimdi ben geliyorum, şimdi sıra bende;jetzt komme ich an die Reihe şimdi sıra bana geliyor;das kommt später bu sonra gelecek;der kommt mir nicht ins Haus! bu benim kapımdan içeri giremez!;in die Schule \kommen okula başlamak;ins Krankenhaus \kommen hastaneye yatmak;der Fall kommt vor Gericht mahkemeye düşmek;sein Vorschlag kam mir sehr gelegen teklifi [o önerisi] çok işime geldi;du kommst mir gerade recht! ( fam) bir sen eksindin!;das kommt mir wie gerufen bu çok işime gelir;komme, was da wolle ne gelirse gelsin;jdm \kommen die Tränen birinin gözleri yaşarmak;zum Stehen \kommen durabilmek;man kommt hier zu nichts burada hiçbir şey yapılamıyor;es kam zu einem Streit kavga çıktı;zur Sache \kommen sadede gelmekwieder zu sich \kommen tekrar kendine gelmek;zu Wort \kommen söz almak;zu Schaden \kommen zarar görmek;wie käme ich dazu, das zu machen? neden bunu yapacacak mışım?;wie komme ich zu der Ehre? ( iron) bu ne şeref?;ums Leben \kommen can vermek;das kommt zusammen auf 20 Euro ( fam) hepsi 20 euro eder;ich komme auf 1.200 Euro im Monat ( fam) ayda 1.200 euroyu buluyorum;hast du richtig gezählt? ich komme nur auf 15 doğru saydın mı? ben 15 çıkarıyorum;kommt man hier leicht an frisches Gemüse? burada taze sebze bulmak kolay mı?;ich kam nicht auf seinen Namen adı aklıma gelmedi;wie kommst du darauf? o nereden aklına geldi?, bunu nereden çıkardın?;sie lässt nichts auf ihn \kommen ona toz kondurmuyor;auf die Welt \kommen dünyaya gelmek;auf etw/jdn zu sprechen \kommen bir şeyden/kimseden söz etmeye başlamak;hinter etw \kommen bir şeyin içyüzünü öğrenmek;durch den Zoll/eine Prüfung \kommen gümrükten/bir sınavdan geçmek;Jeans sind wieder im K\kommen blûcin yine moda oluyor;aus der Mode \kommen modası geçmek;aus dem Konzept \kommen aklı karışmak;nun komm schon! ( fam) ha(y) di gel artık!;2) (herbei\kommen) gelmek (zu -e)3) ( geschehen) gelmek, olmak;ich habe es \kommen sehen bunun geleceğini görmüştüm;das musste ja so \kommen bunun böyle olacağı belliydi zaten;es kam, wie es \kommen musste olan oldu;die Hochzeit kam für alle überraschend düğün herkese sürpriz oldu;das Schlimmste/Beste kommt erst noch bunun daha da kötüsü/iyisi var;wie kommt es, dass du...? nasıl oluyor da sen...?;ich komme aus Dortmund ben Dortmund'dan geliyorum5) ( durchqueren) gelmek (über/durch üzerinden/içinden);über Münster \kommen Münster üzerinden gelmekauf zwei Deutsche kommt ein Auto iki Alman başına bir otomobil düşerder Vorschlag kam von mir öneri benden geldi;das kommt davon! gördün mü işte!;das kommt vom Rauchen bu, sigara içmekten gelir9) ( hingehören)das Buch kommt in den Schrank kitabın yeri dolaptain Gang \kommen başlamak -
6 место
yer* * *с1) врз yerме́сто и вре́мя — zaman ve mekan
ме́сто происше́ствия — olay yeri
ме́сто рожде́ния — doğum yeri; doğduğu yer ( графа анкеты)
отвести́ ме́сто для строи́тельства — inşaat için yer ayırmak
в гости́нице мест не́ было — otelde boş yer yoktu
кого́ назна́чили на э́то ме́сто? — bu yere kim atandı?
зал на ты́сячу мест — bin kişilik salon
я́сли на сто мест — yüz kapasiteli kreş
получи́ть де́сять мест в парла́менте — parlamentoda on üyelik / temsilcilik kazanmak; on milletvekili çıkarmak
ме́ста́ здесь все равни́нные — buralar hep düzlük
истори́ческие ме́ста́ — tarihsel yerler
в на́ших ме́ста́х — bizim memlekette
2) (отрывок книги и т. п.) parça; yer; pasaj3) (места́) мн. ( периферия) taşra örgütleriделега́ты с мест — taşra delegeleri
4) (занимаемое кем-л. положение) yer; mevki; sıra; dereceзаня́ть пе́рвое ме́сто — спорт. birinci gelmek / olmak; birinciliği almak / kazanmak
они́ раздели́ли пе́рвые два ме́ста — спорт. ilk iki sırayı / dereceyi paylaştılar
5) ( отдельный предмет багажа) parçaско́лько у вас мест? — eşyanız kaç parça?
••де́тское ме́сто — анат. etene
твоё ме́сто в теа́тре — senin yerin tiyatro
здесь не ме́сто для игры́ — burası oynamanın yeri değil
нашёл ме́сто игра́ть! — tam da bulmuşsun oynayacak yeri!
к ме́сту сказа́ть — yerinde söylemek
расста́вь кни́ги по ме́ста́м — kitapları yerli yerine koy
(все) по ме́ста́м! — herkes (yerli) yerine!
стой, ни с ме́ста! — dur, davranma!
дела́ ни с ме́ста — işler yerinde sayıp duruyor
знать своё ме́сто — haddini bilmek
поста́вить кого-л. на (своё) ме́сто — birine haddini bildirmek
будь я на ва́шем ме́сте... — ben sizin yerinizde olsam / olsaydım...
не находи́ть себе́ ме́ста — dokuz doğurmak
э́тому не должно́ быть ме́ста — buna yer verilemez
еди́нство вре́мени и ме́ста — zaman mekan birliği
-
7 almak
1.1) (bir yeri, kenti almak; fethetmek) штэн/щтэн 2. (ештэ/ ещтэ), къэштэн/ къэщтэн (къештэ/ къещтэ) (чIыр / щIырalmak; КЪАЛЭР almak)2) (onlar onları almak) IАХЫН; (сIахыгъэх/ сIахахэщ: onlar onları benden almak; пIахыгъэх/ пIахахэщ: almak senden almak; Iахыгъэх/ Iахахэщ: almak ondan almak; тIахыгъэх/ тIахахэщ: almak bizden almak; шъуIахыгъэх/ фIахахэщ: almak sizden almak; аIахыгъэх/ яIахахэщ: almak onlardan almak)3) (onlar onu almak) IАХЫН; (сIахыгъ/ сIахащ: onlar onu benden almak; пIахыгъ/ пIахащ: almak senden almak; Iахыгъ/ Iахащ: almak ondan almak; тIахыгъ/ тIахащ: almak bizden almak; шъуIахыгъ/ фIахащ: almak sizden almak; аIахыгъ/ яIахащ: almak onlardan almak)4) (onları ondan geri almak) къыIыхыжьын/ къеIихыжын; къыIысхыжьыгъэх/ къеIисхыжахэщ: ben onları ondan geri aldım; къыIыпхыжьыгъэх/ къеIипхыжахэщ: sen almak; къыIихыжьыгъэх/ къеIихыжахэщ: o almak; къыIытхыжьыгъэх/ къеIитхыжахэщ: biz almak; къыIышъупхыжьыгъэх/ къеIифпхыжахэщ: siz almak; къыIахыжьыгъэх/ къыIахыжахэщ: onlar almak)5) (onu onlardan geri almak) къаIыхыжьын/ къаIихыжын; къаIысхыжьыгъ/ къаIисхыжащ: ben onu onlardan geri aldım; къаIыпхыжьыгъ / къаIипхыжащ: sen almak; къаIихыжьыгъ/ къаIихыжащ: o almak; къаIытхыжьыгъ/ къаIитхыжащ: biz almak; къаIышъухыжьыгъ/ къаIифхыжащ: siz almak; къаIахыжьыгъ/ къаIахыжащ: onlar almak)2.1) (birinden/elinden beriye doğru ; alıp gelmek/getirmek) къыIыхын/ къеIихын: (ben onu sendenalmak: къыпIысхыгъ/ къыпIисхащ; almakondanalmak: къыIысхыгъ/ къеIисхащ; almaksizdenalmak: къышъуIысхыгъ/ къыфIисхащ; almakonlardanalmak: къаIысхыгъ/ къайIисхащ)2) (birinden/elinden geri almak (geri alıp getirmek) къыIыхыжьын/ къеIихыжын: (ben onu sendenalmak: къыпIысхыжьыгъ/ къыпIисхыжащ; almakondanalmak: къыIысхыжьыгъ/ къеIисхыжащ; almaksizdenalmak: къышъуIысхыжьыгъ/ къыфIисхыжащ; almakonlardanalmak: къаIысхыжьыгъ/ къайIисхыжащ)3) (onları geri alıp gitmek/götürmek) Iыхыжьын/ Iихыжын: (o onları benden geri aldı, geri alıp götürdü): сIихыжьыгъэх/ сIихыжахэщ; almaksendenalmak: пIихыжьыгъэх/ пIихыжахэщ; almakondanalmak: Iихыжьыгъэх/ Iихыжахэщ; almakbizdenalmak: тIихыжьыгъэх/ тIихыжахэщ; almaksizdenalmak: шIуихыжьыгъэх/ фIихыжахэщ; almakonlardanalmak: аIихыжьыгъэх/ яIихыжахэщ)4) (onu geri alıp gitmek/götürmek) Iыхыжьын/ Iихыжын: (o onu benden/ elimden geri aldı, geri alıp götürdü: сIихыжьыгъ/ сIихыжащ; almaksendenalmak: пIихыжьыгъ/ пIихыжащ; almakondanalmak: almakIихыжьыгъ/ Iихыжащ; almakbizdenalmak: тIихыжьыгъ/ тIихыжащ; almaksizdenalmak: шIуихыжьыгъ/ фIихыжащ; almakonlardanalmak: аIихыжьыгъ/ яIихижащ)5) (öteye doğru; alıp gitmek/ götürmek) IЫХЫН; (o onu benden aldı (alıp götürdü): сIихыгъ/ сIихащ; almaksendenalmak: пIихыгъ/ пIихащ; almakondanalmak: Iихыгъ/ Iихащ; almakbizdenalmak: тIихыгъ/ тIихащ; almaksizdenalmak: шIуихыгъ/ фIихащ; almakonlardanalmak: аIихыгъ/ яIихащ); (o onları benden aldı (alıp götürdü): сIихыгъэх/ сIихахэщ; almaksendenalmak: пIихыгъэх/ пIихахэщ; almakondanalmak: Iихыгъэх/ Iихахэщ; almakbizdenalmak: тIихыгъэх/ тIихахэщ; almaksizdenalmak: шIуихыгъэх/ фIихахэщ; almakonlardanalmak: аIихыгъэх/ яIихахэщ)3.4.1) (satın almak (beriye doğru ) къэщэфын/ къэщэхун2) (satın almak (öteye doğru ) щэфын/ щэхун5. (onu ondan beriye doğru geri almak; geri alıp gelmek/getirmek) къыIыхыжьын/ къеIыхыжын: (ben onu ondan geri aldım: къыIысхыжьыгъ/ къеIысхыжащ; senalmak: къыIыпхыжьыгъ/ къеIыпхыжащ; oalmak: къыIихыжьыгъ/ къеIихыжащ; bizalmak: къыIытхыжьыгъ/ къеIытхыжащ; sizalmak: къыIышъухыжьыгъ/ къеIыфхыжащ; onlaralmak: къыIахыжьыгъ/ къыIахыжащ) -
8 baş
baş s\baş döndürücü Schwindel erregend\baş göstermek sich zeigen; ( ortaya çıkmak) auftretenbirini \baş göz etmek ( fam) jdn unter die Haube bringen\baş kaldırmak sich auflehnen (-e gegen), revoltieren (-e gegen); ( isyan etmek) rebellieren (-e gegen)\başım dönüyor mir ist schwindeligbirinin \başına bir hâl gelmek jdm stößt etw zubir şeyden \başını alamamak sich vor etw nicht retten könnenbirinin \başını bağlamak ( fam) jdn unter die Haube bringen\başını taştan taşa çarpmak ( fig) (etw) bitter bereuenbir devletin \başı der Oberhaupt eines Staates\başından beri/itibaren von Anfang an\başından sonuna kadar von Anfang bis Ende\baştan von Anfang an\baştan \başa von Anfang bis Endegelecek haftanın \başında Anfang nächster Wochemayıs \başında Anfang Maiyılın \başında am Anfang des Jahresgeminin \başı bocaya/orsaya kaçıyor der Bug des Schiffes dreht nach Lee/Luv6) (\başbakan) Präsident(in) m(f); (\başhekim) Chef m; (\başmakale) Leit-; (\başmüfettiş) Ober-; (\başsavcı) Ober-, General-; (\başrol) Haupt-7) ( unpers)bir şeye \baş almak für etw Zeit findenbir kimseyle/şeyle \baş edebilmek ( fam) mit jdm/etw fertig werdenbir kimseyle/şeyle \başa çıkmak mit jdm/etw fertig werden\başı belaya girmek ( fam) in Teufels Küche kommen\başı dara düşmek in Not geraten\başımla beraber! ( seve seve) gern(e) !; ( memnuniyetle) mit Vergnügen!\başın sağ olsun! mein aufrichtiges Beileid!birinin \başına bir şey gelmek jdm etw passierenbirinin \başını belaya sokmak ( fam) jdn in Teufels Küche bringendün \başıma bir şey geldi gestern ist mir etw passiert -
9 تفجع
Iتَفَجَّعَ1. zonklamakAnlamı: (vücudun bir yeri)nabız atışı gibi, kesik kesik ağrımak veya sancımak2. acınmakAnlamı: yerinmek, eseflenmek3. kıyınmak4. incinmek5. hayıflanmakAnlamı: acımak, üzülmek, esef etmek6. çırpınmakAnlamı: acı ile kıvranmak7. kıvranmakAnlamı: acı çekmekIIتَفَجُّع1. azapAnlamı: dünyada günah ışlemiş olanlara ahirette verilecek ceza, çok büyük sıkıntı2. ezinçAnlamı: şiddetli acı ve sıkıntı, azap3. kırgınlıkAnlamı: kırgın olma durumu -
10 توجع
Iتَوَجَّعَ1. ahlamakAnlamı: iç çekmek, ah etmek, ah çekmek2. zonklamakAnlamı: (vücudun bir yeri)nabız atışı gibi, kesik kesik ağrımak veya sancımak3. kıyınmak4. acınmakAnlamı: yerinmek, eseflenmek5. ıhlamakAnlamı: hastalıktan inlemek6. incinmek7. hayıflanmakAnlamı: acımak, üzülmek, esef etmek8. çırpınmakAnlamı: acı ile kıvranmak9. kıvranmakAnlamı: acı çekmekIIتَوَجُّع1. gaileAnlamı: sıkıntı, dert, keder, üzüntü2. eziyetAnlamı: aşırı güçlük ve sıkıntı, üzgü3. işkenceAnlamı: eziyet4. elemAnlamı: dert, acı5. ezinçAnlamı: şiddetli acı ve sıkıntı, azap6. ezaAnlamı: üzme, sıkıntı verme7. acımaAnlamı: acımak işi8. ağrıAnlamı: şiddetli ve sürekli bir acı9. acıtmak -
11 bıçak
нож (м)* * *озвонч. -ğıbıçak sırtı — тупа́я сторона́ ножа́
bıçak yarası — ножева́я ра́на
bıçak yeri — рубе́ц / шрам от ножево́й ра́ны
bıçak yüzü — ле́звие ножа́
••- bıçak atmak
- bıçak bıçağa gelmek
- bıçak çekmek
- bıçak gibi kesip atmak
- bıçak sırtı
- bıçak yemek -
12 встреча
karşılaşma,rastlaşma,görüşme; karşılama; maç,karşılaşma* * *жприйти́ на ме́сто встре́чи — buluşma yerine gelmek
дава́й определи́м ме́сто и вре́мя на́шей встре́чи — buluşacağımız yeri ve saati tesbit edelim
подня́ть бока́л / тост за ра́дость встре́чи — kavuşma sevici için kadeh kaldırmak
2) (кого-чего-л.) karşılamaторже́ственная встре́ча — karşılama töreni
3) спорт. maç, karşılaşma••встре́ча Но́вого го́да — Yılbaşını kutlama
гото́виться к встре́че Но́вого го́да — Yılbaşı hazırlığı yapmak
-
13 подход
-
14 Gut
1. adj iyi; Wetter a güzel;gut aussehend çekici, Mann yakışıklı;gut bezahlt adj parası iyi; iyi maaşlı (Arbeit);gut gebaut iri yapılı;gut gehen yolunda gitmek, başarıyla sonuçlanmak;gut gelaunt keyfi yerinde, neşeli;gut gemeint iyi niyetle söylenmiş/yapılmış;gut situiert hali vakti yerinde;gut tun iyi gelmek;ganz gut fena değil;also gut! peki öyleyse!;schon gut ! önemi yok!;(wieder) gut werden tekrar düzelmek;gute Reise! iyi yolculuklar!;sei bitte so gut und hilf mir bana yardım eder misin lütfen?;mir ist nicht gut! ben iyi değilim!;in etwas gut sein bş-de iyi olmak;wozu soll das gut sein? bu da nesi?; bu neye yarar ki?;so gut wie nichts hiçbir şey dense yeri(dir);gut zwei Stunden rahat iki saat; iki saatten fazla;sich im Gut en trennen kavgasız ayrılmak2. adv iyi;mir geht es gut iyiyim;du hast es gut senin işin iş;es ist gut möglich gayet mümkün;es gefällt mir gut hoşuma gidiyor/gitti;gut gemacht! iyi oldu!, aferin!;machs gut! hoşça kal! -
15 gut
1. adj iyi; Wetter a güzel;gut aussehend çekici, Mann yakışıklı;gut bezahlt adj parası iyi; iyi maaşlı (Arbeit);gut gebaut iri yapılı;gut gehen yolunda gitmek, başarıyla sonuçlanmak;gut gelaunt keyfi yerinde, neşeli;gut gemeint iyi niyetle söylenmiş/yapılmış;gut situiert hali vakti yerinde;gut tun iyi gelmek;ganz gut fena değil;also gut! peki öyleyse!;schon gut ! önemi yok!;(wieder) gut werden tekrar düzelmek;gute Reise! iyi yolculuklar!;sei bitte so gut und hilf mir bana yardım eder misin lütfen?;mir ist nicht gut! ben iyi değilim!;in etwas gut sein bş-de iyi olmak;wozu soll das gut sein? bu da nesi?; bu neye yarar ki?;so gut wie nichts hiçbir şey dense yeri(dir);gut zwei Stunden rahat iki saat; iki saatten fazla;sich im Gut en trennen kavgasız ayrılmak2. adv iyi;mir geht es gut iyiyim;du hast es gut senin işin iş;es ist gut möglich gayet mümkün;es gefällt mir gut hoşuma gidiyor/gitti;gut gemacht! iyi oldu!, aferin!;machs gut! hoşça kal! -
16 hinkommen
hinkommen v/i <unreg, -ge-, sn> gitmek, gelmek, ulaşmak;wo kämen wir denn hin, wenn … -se, halimiz ne olur?; -
17 pot
pot gelmek fig schief gehen;pot kırmak einen Fauxpas begehen, unp jemandem unterläuft ein Lapsus;pot yapmak beim Nähen Falten werfen, krausen;pot yeri wunde(r) Punktpot2 <- tu> Fähre f;pot başı Übergangsstelle f -
18 geçit
(-di)1) прохо́д; прое́зд, перехо́д; перепра́ва (на реке), ме́сто перепра́вы, брод; про́сека (в лесу)geçit açmak — прокла́дывать (проде́лывать) прохо́д
geçit başka yerden! — обхо́д!, объе́зд! (дорожный знак)
geçit mahalli — ме́сто перепра́вы
geçit muharebesi — бой за перепра́ву
geçit vermez — непроходи́мый
geçit vermez hale gelmek — стать непроходи́мым
geçit yapmak — а) осуществля́ть перепра́ву, переправля́ться; б) обору́довать ме́сто перепра́вы, сооружа́ть перепра́ву
geçit yeri — перехо́д; перепра́ва; брод; ме́сто перехо́да (перепра́вы)
alt geçit — подзе́мный перехо́д
alttan geçit — пролёт виаду́ка
cebrî geçit — воен. форси́рование
ihraç geçiti — деса́нтная перепра́ва
kayık geçiti — ло́дочная перепра́ва
piyade geçiti — пе́ший брод
süvari geçiti — ко́нный брод
tombaz geçiti — понто́нная перепра́ва
yaya geçiti — пешехо́дный перехо́д (на улице)
yeraltı geçiti — подзе́мный [пере]хо́д
2) го́рный прохо́д, перева́лdağ geçiti — го́рный прохо́д (перева́л)
3) дефили́рование, прохожде́ние в строю́ [торже́ственным ма́ршем] ми́мо чего; пара́дgeçit alayı — пара́д, проце́ссия
geçit töreni — пара́д; демонстра́ция
hava geçiti — возду́шный пара́д
4) отве́рстие, пробо́ина, проло́м (в плотине, изгороди и т. п.)◊
geçit havuzu — шлюз◊
geçit maniası — шлагба́ум◊
geçit vermek — име́ть брод (о реке и т. п.); име́ть ме́сто прохо́да -
19 استقر
اِسْتَقَرَّ1. üslenmek2. sabitleşmekAnlamı: sabit duruma gelmek3. yerleşmekAnlamı: bir yer edinmek -
20 تألم
Iتَأَلَّمَ1. ahlamakAnlamı: iç çekmek, ah etmek, ah çekmek2. kıyınmak3. acınmakAnlamı: yerinmek, eseflenmek4. hayıflanmakAnlamı: acımak, üzülmek, esef etmek5. incinmek6. çırpınmakAnlamı: acı ile kıvranmak7. sancılanmakAnlamı: sancıya tutulmak8. kıvranmakAnlamı: acı çekmekIIتَأَلُّم1. acılıkAnlamı: dokunaklılık, kederlilik2. azapAnlamı: dünyada günah ışlemiş olanlara ahirette verilecek ceza, çok büyük sıkıntı3. ezinçAnlamı: şiddetli acı ve sıkıntı, azap4. kırgınlıkAnlamı: kırgın olma durumu
- 1
- 2
См. также в других словарях:
yeri gelmek — sırası gelmek, zamanı uygun olmak Yeri gelmişken delikanlılara bir öğüt notu daha düşeyim. R. Erduran … Çağatay Osmanlı Sözlük
iler tutar yeri olmamak (veya kalmamak) — çok dağınık, kötü, bozuk veya berbat bir duruma gelmek Mamafih, artık iler tutar yeri kalmayan paltosunu eskiciye satmak suretiyle bu kararını biraz daha uzattı. H. Taner … Çağatay Osmanlı Sözlük
yer — is., gök b. 1) Dünya 2) Bir şeyin, bir kimsenin kapladığı veya kaplayabileceği boşluk, mahal, mekân İzinsiz bir yere gitmek ne haddime? M. Ş. Esendal 3) Gezinilen, ayakla basılan taban Ayıp bir şey gördü mü kulaklarına kadar kızarıyor, gözünü… … Çağatay Osmanlı Sözlük
baş — 1. is., anat. 1) İnsan ve hayvanlarda beyin, göz, kulak, burun, ağız vb. organları kapsayan, vücudun üst veya önünde bulunan bölüm, kafa, ser Sağ elinin çevik bir hareketiyle başındaki tülbendi çekip aldı. N. Cumalı 2) Bir topluluğu yöneten kimse … Çağatay Osmanlı Sözlük
dolaşmak — nsz 1) Gezmek, gezinmek Belki otuz defa belki kırk defa, otelin merdivenlerini inip çıkıyor, her yeri dolaşıyor. M. Ş. Esendal 2) Doğru gitmeyip yolu uzatmak Bu yoldan giderseniz çok dolaşırsınız. 3) Dönüp başka bir yönden gelmek Dolaş da arka… … Çağatay Osmanlı Sözlük
iş — is. 1) Bir sonuç elde etmek, herhangi bir şey ortaya koymak için güç harcayarak yapılan etkinlik, çalışma İş bittikten sonra denize karşı sigara içilir. S. F. Abasıyanık 2) Bir değer yaratan emek 3) Birinden istenen hizmet veya birine verilen… … Çağatay Osmanlı Sözlük
Türkische Sprache — Türkisch (Türkçe) Gesprochen in Türkei, Zypern, Bulgarien, Griechenland, Mazedonien, Rumänien, Kosovo, außerdem unter türkischen Migranten in Westeuropa, Nordamerika und Australien Sprecher Geschätzte 6 … Deutsch Wikipedia
inmek — den, er 1) Yüksekten veya yukarıdan aşağıya doğru gelmek, çıkmak karşıtı 2) Bir taşıt veya binek hayvanından yere basmak Tramvayın ön tarafından hızla inerken, arkasından bir sesin bağırdığını gördü. P. Safa 3) Dağ, tepe vb. yüksek bir yerden… … Çağatay Osmanlı Sözlük
Türkei-Türkisch — Türkisch (Türkçe) Gesprochen in Türkei, Zypern, Balkan, Aserbaidschan, Iran, Irak, außerdem unter türkischen Migranten in den EU Staaten, in Nordamerika sowie Australien Sprecher 80 Millionen … Deutsch Wikipedia
Türkeitürkisch — Türkisch (Türkçe) Gesprochen in Türkei, Zypern, Balkan, Aserbaidschan, Iran, Irak, außerdem unter türkischen Migranten in den EU Staaten, in Nordamerika sowie Australien Sprecher 80 Millionen … Deutsch Wikipedia
bel — 1. is., Far. bel Toprağı aktarmaya veya işlemeye yarayan, uzun saplı, ayakla basılacak yeri tahta, ucu sivri kürek veya çatal biçiminde bir tarım aracı Birleşik Sözler çatal bel Atasözü, Deyim ve Birleşik Fiiller bel bellemek 2. is., anat. 1)… … Çağatay Osmanlı Sözlük